Harry Potter Serisinde Ölüm ve Geri Gelme Olguları Üzerine Bir Değerlendirme


Son dönemde sosyal medya ağlarındaki sayfalarda Harry Potter serisine dair gördüğüm "neden herkes hayalet olarak geri dönemiyor?", "neden herkes portrelerde yaşamaya devam edemiyor?", "diriltme taşı kaç kez kullanılabilir?", "ölüm iksirle geciktirilebilen bir şeyse neden Dumbledore ya da Snape hemen öldü?"gibi yerinde sorgulamalar üzerine, seriyi defalarca okuyup üzerine kafa yormuş biri olarak bir kez daha bu hususlarda naçizane irdeleme yapmak gerekliliğini hissettim. Öncelikle belirtmem gereken şu ki,  fantastik roman türünde her zaman ucu açık bazı konular, cevaplanması bazen mümkün olmayan derin sorular söz konusudur ve bu tür romanların uzun seneler konuşulmasının nedeni de bu merak unsurlarında gizli olabilmektedir. Bu açıdan herkesin hemfikir olamayacağı, kişiden kişiye değişebilecek bazı noktalar ancak romanlarda verilmiş olan belli ana hatlar takip edilerek, en mantıklı çıkarımlar yapılmak suretiyle aydınlatılabilir, yorumlanabilir ya da tartışılabilir. 

Bu açıdan seriye baktığımızda herkesin senelerdir tartıştığı, yazar J.K. Rowling'in Pottermore'da yaptığı belli başlı açıklamalara rağmen aydınlanmayan noktaların mevcut olduğu su götürmez bir gerçek. Öyle ki seri çok sayıda açık uç, yol ayrımı barındırdığı için Rowling'in hikayeyi tamamladığı on dokuz yıl sonrasına ve Hogwarts savaşı ardındaki sürece dair pek çok alternatif gerçeklik ve öngörü, farklı hayran kitleleri tarafından farklı şekillerde kaleme alındı. Tüm Harry Potter serisi ve Pottermore'da açıklanan orijinal noktaların yanı sıra söz konusu gerçeklikleri kendi kafalarında biçimlendiren amatör yazarların da yardımıyla, Harry Potter severler eldeki yayımlanmış tüm verileri bir araya getirerek yazımızın başlığını oluşturan, seride en çok  merak edilen noktaların başında gelen ölüm olgusuna dair olabildiğince açıklama elde edip tatmin olma zorunluluğu içerisine girmiş durumda. 

Örneğin "neden her büyücü hayalet olarak geri gelemiyor?" sorunsalı ciddi anlamda tartışma yaratan, hiçbir yerde bütünüyle soru işaretlerini yok edecek kadar yeterli açıklama barındırmayan, bu nedenle de ancak felsefi irdelemeyle farklı analizler oluşturulabilecek bir konu. 

Rowling, hayalet olarak dönmeye ilişkin fikrini Neredeyse Kafasız Nick aracılığıyla ölümden dönüp bir hayalet  olarak kalmanın çok da arzulanan bir şey olmadığı şeklinde aktarmıştı. Yoruma açık bu cevapta, yazarın ölüm sonrasının bilinmezliğine dair fazla bir yorum yapmaktan kaçındığını ve bu topa fazla girmek istemediğini anlayabiliyoruz. Üstelik bu her büyücüye sunulan bir yol ayrımı olacak kadar da basit ve kolaylıkla gerçekleştirilebilir bir hareket değil. Şu ana kadar yazılmış en detaylı hayran romanı olan Ömer Şahin tarafından kaleme alınmış Kızıl Pelerin'de de Fred'in geri geliş hikayesinde anladığımız kadarıyla hayalet olabilmek pek çok özel şarta bağlı. Örneğin Kızıl Pelerin'de Şahin'in yaratmış olduğu alternatif devam romanında George Hogwarts kalesine geri dönüp, Fred'in öldüğü noktada onunla konuştuğunu hayal ediyordu ve Fred de bizi hem şaşırtan hem de oldukça sevindiren bir biçimde tam o esnada geri dönüyordu. Bu geri dönüşü açıklarken, George'un çektiği acılara dayanamadığını, kendisine büyük bir özlem duyduğunu, dünya ile bağını kesmek isteyecek kadar çok acı çektiğini "görüp" eğer kardeşi kendisini "görmek" için öldürüldüğü noktaya gelirse hayalet olarak dönme şansı olabileceğini bildiğini anlatmıştı. Bu da hayaletlerin mekana bağlılıklarının şu ana kadar pek çok mitten ve fantastik anlatımlardan bildiğimiz bir yinelemesiydi. Mızmız Myrtle ve diğer tüm hayaletlerin Hogwarts'ta öldürüldüğünü düşünürsek bu duruma "öldürülmüş olma" şartını da ekleyebiliriz. Yani burada aktarılmaya çalışılan şey yaşama hakkı zamansız ve zorla elinden alınmış, devam etmeyi istemeyecek kadar öldürüldükleri noktada varlıklarını sürdürmeyi arzulamaları söz konusu olması. Myrtle'ın okulda sürekli dalga geçilen ve sevilmeyen bir öğrenci olduğu düşünüldüğünde, geri gelme arzusunun, okuldaki Cedric, Harry ve Malfoy gibi öğrencilerle yakınlık kurmak istemesi ve kendisine kibar davranmayanlara da bir anlamda musallat olup rahatsızlık vermesi gibi durumlardan anlaşılabilir. Yani henüz yaşıyorken söz konusu olan yaşam biçimini öldükten sonra da aynı biçimde sürdürmek için vermiş olduğu bu geri dönüş mücadelesinde şüphesiz takdir görme ya da cezalandırma arzusu yatmakta. Bir diğer hayalet,  Rowena Ravenclaw'un kızı olan, Revanclaw kulesi hayaleti Gri Leydi Helena'nın geri dönüşünün başlıca sebebi de üstün zeka ile sonsuz yaşama arzusu. Bilindiği gibi Helena, sonradan Voldemort tarafından hortkuluğa dönüştürülecek olan ve başına takan kişiye bilgelik bahşettiğine inanılan diademi annesinden çalmış ve onun yerine geçmek için kullanmak istemişti. Bu da diadem ile kurmuş olduğu bağın onun Hogwarts'ta kalmak istemesi için önemli bir gerekçe olması söz konusu. Yaşadığı dönemde Helena'ya aşık olan ve ona sahip olamadığını anlayınca öldüren Slytherin hayaleti Kanlı Baron'unkisi de yine dünyevi bir aşka duyulan bağlılığın simgesi. Helena ile öldükten sonraki ilişkileri hakkında pek bir şey bilmesek de imkansız aşkının peşinden hayalet olarak dönmesi ve durumu eşitlemeye çalışması tahmin edilebilir bir neden. Çünkü Hogwarts hayaletlerinin öldükten sonra bir seçim yaptıkları esnada dünyadaki bağlarıyla ilgili haber aldıkları Fred'in George'un Hogwarts kalesine dönüşünden haberi olmasından anlaşılan bir gerçek. 

Bir diğer merak edilen konu olan portrelerde yaşama konusu da yine hayaletlerin dönüşüyle benzer özellikler taşıyor fakat aradaki önemli fark, portreye dönen büyücü ve cadıların ruhlarının tamamen portreye hapsedilmiş olmaması; bunun yerine portrede gördüğümüz siluetlerin, ölen kişinin kişilik yapılarına uygun özellikler taşıyan ve yaşayan kişilerle belli ölçüde iletişim kurabilme yetenekleri olan birer "yansıma" olmaları. Yalnızca kendi portreleri arasında hareket edebilmeleri ve sosyal hayata hayaletler kadar sık katılamamaları bunun en belirgin örneği. Bu kısıtlamalar da oldukça yerinde oluşturulmuş çünkü eğer kısıtlama olmaksızın hareket imkanları olsaydı hayalet-insan arasında bir yerde konumlanmış ölümsüz kişiler olarak oldukça fazla hakka sahip olacaklar, bu da herkesin ölümden sonra devam etmek yerine ölümün korkutuculuğunu kafaya takmadan "portre" olmayı yeğleyebileceğini ifade edecekti. Bu durumda ölüm korkusu olmaksızın herkes dünyadaki varlığını belki de ahlak ya da "öteki dünya" kaygısını kafaya takmaksızın cüretkar şekilde sürdürebilecekti. İki durum arasındaki en önemli benzerlik ise şüphesiz geri dönme isteği. Dumbledore'un odasında ve şatonun duvarlarında gördüğümüz kadarıyla portreye dönmek, hayalet olarak dönmekten daha kolay ya da daha tercih edilebilir bir durum ama burada da önemli bir nokta karşımıza çıkıyor. Bu nokta, portredeki hemen hemen herkesin Hogwarts'ın eski bir profesörü ya da önemli bir büyücüsü olması. Ayrıca portrelerin yok edilebilir olması da onların hayaletler gibi kalıcı olamayacağının, ancak portreyi oraya asmayı isteyen kişiler olduğu sürece var olabileceklerinin de okumasını sunuyor bize. Bunun istisna bir örneğini ise Black malikanesinde Sirius'un annesinin kalıcı yapıştırma büyüsü olan tablosunda görüyoruz ve savımız desteklenmiş oluyor. Çünkü Sirius annesinin portresini defalarca çıkarmaya çalışmış ve başaramamıştı. Bu da demek oluyor ki tabloda yer alan büyücü kendini kalıcı hale getirmek isterse bazı yöntemlerle bunu başarabilir. Ya da tam tersi olarak görünmek ve bulunmak istemezse Gryffindor kulesinin Şişman Hanım'ı gibi başka portrelere kaçıp saklanabilir. Büyücü dünyasındaki fotoğrafların tümünün hareket ettiğini göz önüne aldığımızda bunu söz konusu portrelerle karıştırmamak lazım. Çünkü sıradan fotoğraflarda kişiler hareket edebilir ama bunlar yalnızca o fotoğrafın çekildiği anla sınırlı belli başlı hareketlerdir ve fotoğraftaki büyücüler diğerleriyle iletişim kuramazlar. 

Diriltme taşı konusu da ışık tutulması gereken başka bir alan. Üç Kardeş'in Hikayesi öyküsünde bahsedilen kardeşlerden birine ölüm tarafından verilen diriltme taşı, yadigarlar içinden aslında en insafsızca yapılmış olanı gibi görünüyor. Bunun sebebi taşın kullanımının kullanan büyücüye aklını kaçırtabilecek simülasyonlar yaratıp sonra da bunları yok ediyor olması. Dumbledore'un yadigarları elde edebilecek güce sahip olup da özellikle elde etmemesi ve aynı şekilde Harry'nin hepsine kolayca ulaşabileceğini bildiği halde bunu onun için bir mücadele haline getirip seçimi ona bırakması, yadigarların yanlış ellerde ne kadar tehlikeli olduğunu bize açık şekilde gösteren bir durum. Harry'nin ormana Voldemort ile yüzleşmeye gittiği son bölümlerde diriltme taşını ilk ve son defa kullandığı zamana gelirsek burada "neden Harry'nin ölmüş olan tüm sevdikleri yerine (örneğin Cedric, Fred ya da Snape) yalnızca birkaç kişi belirdi" sorusu ortaya çıkabilir. Burada önemli nokta, Harry'nin ölümle yüzleşmeye giderken, sevdiklerini diriltme amacında olmak yerine yalnızca ihtiyacı olan kişilerden kendisine cesaret vermesini istiyor oluşu. Bunun için direkt olarak kendisi için ölen ama aynı zamanda onun açısından "ebeveyn" olma özelliğini taşıyan kişileri görmeyi arzu etmişti. Eğer diriltme taşı ile Fred, Snape, Cedric, Tonks, Lavender, Dumbledore gibi diğer isimlerin hepsi ortaya çıksaydı Harry'nin zihninde her birine ilişkin onlarca soru belirecek ve Voldemort ile gerçekleşmesi gereken yüzleşmesi duygusal nedenlerle uzayacaktı ama Harry bunu kesinlikle istemiyordu. Buna ek olarak Harry son ana kadar Dumbledore'a kızgındı çünkü kendisini kılavuzsuz bıraktığı hortkuluk arama sürecinin yanı sıra Snape'in anılarında gördüğü gibi kendisini adım adım ölmeye hazırladığını ve Harry'den çoktan vazgeçmiş olduğunu zannediyordu. Oysa ki Dumbledore, Harry Voldemort ile karşılaşınca Voldemort tarafından yalnızca Voldemort'un istemeden yaratmış olduğu ve Harry'nin içinde bulunan parçası olan hortkuluğun ölecek olduğunu keşfetmişti ve sandığı gibi olmama ihtimaline karşılık ona tüm ölüm yadigarlarına sahip olma fırsatı da vermişti. Yani Harry kesinlikle Dumbledore tarafından yalnız bırakılmamıştı. Tasarlanmış olan bu planlar haricinde Dumbledore'un düşünmemiş olduğu üçüncü bir şans da söz konusu oldu. Bu, Draco'nun Dumbledore'u silahsızlandırıp Mürver Asa'nın sahibi olmuş olması ve Draco'nun asasını savaşarak alan Harry'nin de Mürver Asa'nın son ve kesin itaatini kazanmasıydı. Böylece pek çok açıdan Harry, Voldemort tarafından kesinlikle sihir yoluyla öldürülemez kılınıyordu. Harry büyücü de olsa ölümlüydü ve eğer Voldemort Muggle karşıtı tutumlarını bir anlığına bırakıp Harry'yi öldürmek için Muggle yöntemlerine başvursaydı bu "asayla öldürülemezlik" sorunu ortadan kalkabilir, Voldemort zaferini kazanabilirdi. Fakat Voldemort'un asla bunu yapamayacak kadar keskin bir gurura sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. 

Kısaca ölüm şekillerinden bahsetmek de gerekirse, karakterlerden bazılarının ( örneğin Sirius'un bir tül gibi süzülerek ölmesi) farklı biçimlerde ölmelerinin, kendi yaşam ve ölümlerine dair arzu ve fikirleriyle bağlantılı olarak tasarlandığı öne sürülebilir. Genellikle öldüren lanet Avada Kedavra ile ölen kişilerin bedenleri normal şekilde geride kalıp defnedilebilir hale gelirken, hem romanlar hem filmlerde gördüğümüz farklı ölme şekilleri de mevcuttu. Bellatrix'in paramparça olması belki de Voldemort peşinde heba olan bir hayatı ve öldürüldüğü anda Mrs. Weasley'nin sıradan bir ev hanımı olmasına karşın büyük bir beceri göstermesindeki azmi etkili olabilir. Yine Sirius'un dostlarıyla birlikte savaştığı esnada öldürülmüş olmasının manevi hafifliğinin onun için adeta bir "tül, duman" etkisi yaratmış olması da söz konusu.

Fakat filmler ve kitaplarda uyuşmayan ve hikayenin gidişatını etkileyebileceği için önemli bir farklılık arz eden ölüm şekli şüphesiz Lord Voldemort'unkisi. Bilindiği gibi Harry Voldemort'u direkt olarak öldürmedi. Her zamanki gibi Voldemort'un öldüren lanetine karşı silahsızlandırma büyüsünü kullandı ve bu büyünün bir kez daha ters tepmesiyle iyice güçsüz düşmüş olan Voldemort filmde paramparça bir şekilde dağılıp havaya karıştı. Fakat kitapta böyle bir şey yok. Voldemort bedenini normal şekilde geride bırakarak Avada Kedavra lanetinin kendisine geri dönmesi üzerine hortkulukları ortadan kaybolduğu için normal bir ölümlü gibi öldü. Bu noktanın önemli olması, Kızıl Pelerin'de Ömer Şahin'in seriye bağlı kalarak yazdığı Voldemort ile ilgili bir bölüm açısından da önemli. Devam hikayesine göre Voldemort'un bedeni bakanlıkta özel olarak inşa edilmiş bir odada saklanıyor ve Voldemort'un yaratmış olduğu, Dumbledore'un odasının girişindeki kartala benzeyen bir Gryffindor nesnesi olan son bir hortkuluk var. Hikayede Voldemort'un bedeni öldüğü şekliyle bakanlığın içindeki birtakım casuslar tarafından yeniden diriltilmek üzere saklanmış fakat neyse ki kahramanlarımız böyle bir şeyin gerçekleşmesinin önüne geçerek bedeni bu sefer gerçekten yok ediyor. Bunun bir hayran hikayesi olmasını tekrar tekrar ifade etme nedenim Rowling'e ait olmayan kitabın, serinin telif hakları sebebiyle yayımlanamıyor oluşundan dolayı  dokuzuncu kitap olarak eklenemeyeceği. Fakat yazının başında Harry Potter hakkında yazılmış her şeyi analizimizin içine alabilme hakkımız olabileceğini belirtmiştim. 

Ele almak istediğim, Harry Potter evrenindeki ölüm ve geri gelme olgularına ilişkin son konu da "Severus Snape neden iksir ya da zihinbend yoluyla öldürülmeyi geciktirmeyi başaramadı?" sorusu. Bildiğimiz gibi Snape pek çoğundan daha başarılı bir Zihnefend ustasıydı. Öyle ki bu konuda en yetenekli kişi olduğu savunulan Voldemort'u bile uzun süre gerçek amaçlarını ve arzularını gizleyebilecek kadar iyi kandırmayı başarmıştı. Hatta ölmekte olduğu anda bile. Bu durumda Snape severler olarak pek çok kişi Rowling'e, neden Snape gibi hem iksir hem Zihnefend ustası bir büyücüyü bir yılan zehriyle kolayca öldürdü diye kızmış olacak fakat burada bütün olay Snape'in kararında kilitleniyordu. Hiçbir şekilde geri gelmeyi arzulamadığı gibi aslında devam etmeyi son derece istiyordu çünkü devam ettiği yerde Lily vardı. Ayrıca Voldemort tarafından öldürülmesi onun için zorunluydu çünkü Voldemort'un yenilmesi uğruna "Dumbledore'u öldüren hain" olmanın vicdan azabı ve dışlanmışlığına bile katlanmıştı ki bunun yanında kendini dünyaya bağlayacak kimse de olmadığı için kendi ölümüne engel olmak onun için son derece gereksizdi. Snape için Harry'ye her şeye ilişkin detayları açıklamak dünyadaki son isteğiydi ve bunun için göz yaşlarını Düşünseli'ne götürmek üzere Harry'ye verecek kadarlık bir süre onun için yeterliydi ve Harry'nin kendisini ölmeden önce bulmaya gelecek olduğunu da Zihnefend sayesinde biliyordu şüphesiz. Harry'nin diriltme taşını kullandığı esnada Snape'in neden gelmesini istemediğini ise kendimce tek bir şekilde açıklayabiliyorum: Harry tarafından yaşanan büyük bir mahçubiyet duygusu.

Yazının başında da değindiğim gibi net hatları Rowling tarafından açıklanmış olan ölüm ve geri gelme olgusunu, bilinen ayrıntılara biraz yakından bakıp irdeleyerek ele almaya çalıştım. Harry Potter gibi sonsuz bir evrende bu yazıda yer alan fikir ve iddialar ne kadar çeşitlenirse çeşitlensin şüphesiz ucu bucağı her zaman açık kalacak ve tüm gerçekler milyonlarca Harry Potter okuyucusunun  zihnindeki  arzulardan ibaret olmaya devam edecektir. 


Yorumlar

  1. Gayet de güzelce ele alınan bir yazı olmuş merak edilen hususlar birbir ele alınmış ve ben de bir HP fanı olarak bu yazıyı okumaktan büyük keyif duyduğumu belirtmek isterim.
    (Yusuf Çapraz lisesinden bir arkadaş)

    YanıtlaSil
  2. Ben de bir soru sorabilir miyim? Harry potter neden voldemort tarafindan oldurulmek zorundaydi. Bi turlu anlamadim😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çünkü hortculuktu kendisi siz filmlerini izlediniz mi hic

      Sil
    2. Yok izledim tebi😊kafama takilan eger harrynin icindeki hortulukun gitmesi icin olmesi gerekiyosa bunu herkes yapabilirdi neden illaki voldemort

      Sil
    3. Yani olduren herhangi biri olabilirid

      Sil
    4. Öldüremezdi çünkü hortkuluklar karanlık büyülerdir. Ancak Voldemort’un kendisi yok edebilirdi. Diğer şekilde basilisk dişi ya da kılıç ile de yok edilebilirdi. Eğer birisi Harry’ye bunlardan birini saplasa içindeki hortkuluk ölebilirdi fakat Harry’nin içinde hortkuluk olduğu son ana kadar bilinmiyordu. Bu sebeple kimse böyle bir şey yapmazdı. Harry’i öldürmek isteyen Voldemort bile bunu bilmediği için öldürmek istedi zaten. Yoksa buna teşebbüs etmezdi. Filmler sadece özet. Tüm hikayenin anlaşılabilmesi için kitapları defalarca okumak şart.

      Sil
    5. Çok teşekkurler. Seriyi uc kere okudum ama tam oturmamisti kafamda. Simdi anladim cok tesekkur ederim.

      Sil
    6. Son birsey daha sorabilir miyim. Gidip harrynin kitabin sonunda kendi istegi ile voldemorta gitmesinin nedeni kendisini savunmayacagi icin hortuluk olecekti. Normalde savunurdu. Bu yuzden hortkuluk gitmezdi degil mi

      Sil
    7. Eğer Harry savaşsaydı Ateş Kadehindeki gibi bir galip gelemezlik olabilirdi. Harry hem bunun farkındaydı, hem de teslim olurken bunun kaderi olduğuna inanıyordu ve artık direnmekten yorulmuştu. Burada ölüm yadigarlarını da unutmayalım. Dumbledore üçüne de Harry’nin sahip olmasını sağladı çünkü Harry’nin ölme ihtimaline karşı korkusuz olmasını istiyordu ve bu olasılık gerçekleşirse diye yadigarları kullansın istiyordu ama kullanmayacağını da biliyordu. Kullanmayıp Voldemort’a teslim olsun da hortkuluk olan kısmı ölsün istiyordu Dumbledore. Öyle de oldu. Eğer Harry direnseydi, Mürver Asa kendisine itaat edeceği için yine ölümcül bir büyü ortaya çıkmayacaktı ve başa döneceklerdi. Ama Harry bunları bilerek teslim olmadı. Hem arkadaşları zarar görmesin hem de bu kendi kaderi diye bir anlık kararla gitti. İçindeki hortkulukla birlikte kendisinin de öleceğini sanıyordu. Buna rağmen hortkuluk ölsün de Voldemort zayıflasın diye arkadaşlarına yılanı öldürmelerini söyleyip kendini feda etmeye gitti.

      Sil
  3. Bu arada uzaktan eğitim.talep ederseniz onlineegitimci@gmail.com a talep bırakabilirsiniz Matematik-Geometri branşlarında 6 sınıftan 12. Sınıfla kadar ilk ders yarın akşam

    YanıtlaSil
  4. Bazı noktaların aydınlatılmasına katkım olduysa mutlu olurum. Rica ederim teşekkür edenlere.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dabbe: Cin Çarpması Filmi Analiz ve Tespitler

Padişahın Sultan Kızı