Dabbe: Cin Çarpması Filmi Analiz ve Tespitler
Hasan Karacadağ'ın korku sinemasına ait 9 filmden biri olup, aynı zamanda Dabbe serisinin 4. sırasında yer alan "Dabbe: Cin Çarpması (2013)" filmi hakkında pek çok fikir yürütüldü. Belki de seride en çok konuşulan film buydu çünkü 2006'dan bu yana batılı korku temalarını aşarak kıyamet alametlerinden biri olan Dabbe'yi konu alan filmler yapmayı kafasına koymuş olan yönetmenin, İmdb üzerinden de 7.0 gibi bir puan alan bu filmi, ardından üç film daha gelmesine rağmen en başarılı filmi olarak nitelendiriliyor. Diğer filmleri ise "Dabbe", "Semum", "Dabbe 2", "Dabbe: Bir Cin Vakası", "El-Cin", "Dabbe: Zehr-i Cin", "Dabbe 6", "Magi" şeklinde sürüyor. Film sayısına ve aynı tema üzerinden film yapmaya devam etmesine bakıldığında öyle ya da böyle Auteur yönetmen olarak sinema tarihimizde yer alan Karacadağ, Dabbe ,cin ve büyü temalarından asla kopmayacağını çünkü filmleri sadece korku sinemasına katkı sağlamak için yapmadığını, aynı zamanda kıyamete yakın gerçekleşecek tüm alametler konusunda insanı uyarmaya dair duyduğu arzuyu dışa vurmak istediğini de sık sık dile getiriyor. Yönetmeni ardı ardına çektiği tüm bu filmlerle bir sayfada değerlendirmek kolay bir iş olmayacaktır, bu yüzden en çok beğenilen ve belki de bu kadar çok soru işareti barındıran tek film olan Cin Çarpması'nı ele almak uygun gibi görünüyor. Tüm yorumlara bakıldığında diğer filmlere göre "komedi" şeklindeki nitelendirmelerin oldukça seyrekleştiğini de görmek mümkün çünkü filmin teması, konusu, karakter oluşumundaki kusursuza yakın başarısı, oyunculuğun kalitesi ve en çok da din ile bilimi birbiri içinde konumlandırarak, zaman zaman bu iki unsurun çatışmasına doğal bir şekilde yer vermesi her şeyden önce filme derin bir saygı duymayı gerektiriyor ve yorum yapan herkes de bunun farkında gibi. En azından bu film için.
Filmin genel künyesine bakıldığında, Muğla'nın bir köyünde seneler önce gerçekleşmiş bir olayın perdeye uyarlandığını görüyoruz. Cinler tarafından korunan bir defineyi ele geçirdikten sonra anlaşmaya bağlı kalmayarak ortağını lanetleyen ve cini öldürerek köyü terk eden bir adamın sebep olduğu lanetin hikayesi. Bu olaydan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmuyor, köye ve köylülere gelen belalar köyün tamamen boşaltılarak isminin de değiştirilmesine neden oluyor ve Karacadağ da böyle bir olayı asla serisine dahil etmekten geri duramayacağı için, büyük oranda olaylara bağlı kalarak, bazı gerçek fotoğrafları ve gerçek mekanları, her ne kadar bunu kanıtlayamayacak olsak da bazı gerçek sesleri de dahil ederek filmi çekiyor.
Filmde doktor Ebru Karaduman doktora tez çalışması için, çözülememiş bir cin vakasının aslında bazı psikolojik teşhislerle açıklanabileceğini kanıtlamak amacıyla tıbbi süreçlerden geçip de başarılı olunamamış bir vaka arayışında. Bu çalışma için Faruk Hoca'yı buluyor ve birkaç çalışmasını inceleyip, tez çalışmasında birlikte çalışabileceği nitelikte biri olduğuna zar zor emin olunca da, filmin başından sonuna kadar gördüğümüz son derece materyalist bir bakış açısıyla hocayı sık sık köşeye sıkıştırıp kendi tezini kanıtlamaya çalışıyor. Bunun için de kendi tanıdığı, aynı zamanda neredeyse hiç ayak basmadığı köydeki çocukluk arkadaşı olan Kübra'nın başında olan musallat vakasını seçerek hocayı da alarak Muğla/Köyceğiz'e doğru yola çıkıyor. Bu noktaya kadar hoca ve doktor arasında geçen diyaloglar en başından filmin sanılanın aksine sıradan bir cin vakası olmayacağını bize gösteriyor çünkü hoca hiç de yaygın olarak varılmış olan kanının aksine parayla cin davalarına bakan ve insanları sömüren "sarıklı" üç kağıtçının teki değil. Bilakis en az doktor Ebru kadar bilgisi olan entelektüel denebilecek bir insan. Hocanın yaklaşık Ebru yaşlarında seçilmesi de yine yaşlı hoca klişesini yıkmak adına önemli bir adım niteliğinde.
İki karakterimiz, korku filmlerine ilişkin birtakım gerilimli olaylar yaşadıktan sonra gece yarısı Kübra'nın ailesiyle yaşadığı, ablası Esra ve annesi Refika'nın olduğu eski ve ihtişamlı bir konağa geliyorlar. Hoşbeşten sonra, yemek sonrası izletilen kına gecesi kasedindeki dehşet görüntüleriyle birlikte konunun içine dahil oluyoruz. Kübra kına gecesinde kocasını doğruyor ve yaptığı çoğu şeyi hatırlamadığı için senelerce akıl hastanesinde tedavi görüyor. Tüm bu süreçte Karacadağ'ın bayıldığı bir metafor olan şifreli rakam imgelerinden "7175" sürekli karşımıza çıkıp duruyor. Faruk Hoca kendince faydalı olacağına inandığı pek çok yöntem uygulayıp sadece geçici sonuçlar alıp da Ebru ile sürekli çatışınca olayın içine tümüyle girip boyundan büyük işlere kalkışıyor ve 7175'in anlamını çözmeden Kübra'ya musallat olan cini öldürme ve gömme gibi faaliyetlere kalkıyor. Her seferinde bir öncekinden daha büyük hatalar yapan Faruk Hoca, engin bilgisine rağmen birden fazla masum insanın/varlığın ölümüne neden oluyor.
Buradan sonrasında daha büyük spoiler içerecek olan, filmin önemli bazı sahneleri, hocanın keşfettiği tuvalet büyüsünde kilitleniyor. Filmin ortalarında, iletişime geçtiği cinin yönlendirmesiyle tuvalet altındaki büyüleri ortaya çıkarıyor ve büyülerin arasında, Kübra'ya anne karnındayken yapılmış, babasının ölümüne neden olmuş ve define için öldürülen dişi cin Sare ile Kübra aynı yaşa geldiğinde (kına gecesi) etki etmesi planlanmış olan cenin büyüsü açığa çıkıyor. Başlarda bu büyünün amacını anlayamasak da pek çok şey filmin sonlarında Doktor Ebru ve Faruk Hoca'nın Kıbledere Köyü'nde yaşayan ve olaylar hakkında bilgisi olabileceği düşünülen çoban İlyas'ın yanına gitmeleriyle netlik kazanıyor. Her şeyin Ebru ve Kübra'nın babası Remzi Karaduman ve Bilal Duran'ın define hırsı yüzünden olduğunu öğreniyoruz. Karısı dişi bir cin olan İlyas ondan duyduklarını aktarıp, bu define laneti yüzünden Kıbledere köylülerine olanları fotoğraf albümünden gösteriyor. Sare'nin öldürülmesine hırslanan cin kabilesi tarafından, Kübra'nın Sare'nin öldürüldüğü yaşa geldiğinde bakire olarak Sare'ye verileceğini ve Sare'nin böylece yeniden hayat bulacağını anlıyoruz. Tüm bu duyduklarına inanmak istemeyen fakat başka seçeneği kalmayan Ebru çaresiz babasının suçunu kabul ediyor hoca ile birlikte konağa geri dönüyorlar. 7175' in anlamını hala çözememiş olan Faruk Hoca, lanetin Sare denen cini gömüldüğü yerden çıkarıp başka bir yere gömülmesi ile ortadan kalkacağına inanarak harekete geçiyor. Olaylar kısa bir süre durulsa da yeniden alevleniyor ve Refika ile Esra Faruk Hoca'yı acil olduğu gerekçesiyle yeniden İlyas'a gönderiyor. Evde kalan Ebru gece iç çamaşırında tuvaletten çıkan büyüde buldukları beden verme büyüsünde Kübra'nın fotoğrafının yerine kendi fotoğrafının yapıştırılmış olduğunu görüyor fakat materyalist tutumu artık kendisine hiçbir konuda yardımcı olmuyor. Filmin sonunda ters köşe ile karşılaşıp, Refika ve Esra'nın, yani mağdur anne kızın da olayların içinde olduğunu öğreniyoruz. Ebru'yu etkisiz hale getirip beden değişimini gerçekleştirmek üzere bir mezara kapatıyorlar ve Faruk Hoca her şey için geç kalıyor. Bu arada İlyas ve cin olan karısı da öldürülüyor ve Faruk Hoca nihayet 7175 ile ilgili şifreyi arkadaşı aracılığıyla çok geç olarak çözüyor ve Sare'nin aslında öldürülmediğini, yalnızca gömüldüğünü ve bu yüzden de mezarının açılmasının laneti arttırmaktan başka işe yaramayacağını anlıyor. Eve döndüğünde ise anne-kız Ebru gibi onu da etkisiz hale getiriyor ve film boyunca evdeki her şeye karşı çıkan görümce/hala da kömürlükte ölü olarak bulunuyor.
Tüm cin temalı filmlerde olduğu gibi bu filmde de sürekli zikredilenin aksine cinler insanları yenmeyi başarıyor fakat asıl yankı uyandıran, filmin barındırdığı gizemler. Öncelikle en büyük soru işaretlerinden birkaçı, tuvalet büyüsünü kimin yaptırdığı, ana-kızın olayın hangi aşamasında dahil olduğu, Ebru'nun oraya çağrılmasıyla tasarlanan şeyin en başından beri beden değiştirme mi olduğu yönünde. Yazının bundan sonrasında defalarca kez izlediğim, pek çok senaryo ürettiğim ve en sonunda bu sorulara cevap bulduğuma inandığım şeylere yer vereceğim.
Öncelikle ana- kız, Kübra’nın bedeninin Sare için istendiğini biliyorlardı. Fakat tuvalet büyüsünü yapan onlar değildi. Büyüyü, defineyi bulup Sare’yi gömdükten sonra olası lanetin kendisinden sekip ortağına bulaşması için, köyden ayrılan Remzi Karaduman yaptı (ya da cinlere yaptırdı) ve ana kız bunu Kübra’nın yaşadığı olaylar boyunca anladı. Kübra’nın içinde bulunduğu duruma kafa yorarken büyü ilmini de az çok öğrendiler. Ve ortada tam olarak nasıl bir büyü olduğunu, nerede olduğunu bilmedikleri için, nasıl bir yol izleyeceklerini anlamak amacıyla, Kübra'nın çocukluk arkadaşı Ebru’nun hocayı alıp gelmesini sağladılar. Ebru hem kapanmamış bir hesabı temsil ediyordu hem de can-ı gönülden tüm imkanları kullanacak, en doğru bilgilerin ortaya çıkmasına vesile olacak tek kişiydi. Yoksa herhangi bir hocaya da gidilebilirdi ama bana öyle geliyor ki bu ana-kız olayın büyük çoğunluğunun farkındaydılar ve büyü ilmiyle haşır neşir olarak belki de cinlerle ara bulmaya bile çalıştılar. (Nazar boncuklarına olan düşkünlüklerinin tesadüf olduğunu sanmıyorum ve ayrıca halanın “kendi geçmişine bak, büyünün kaynağını anlarsın” tepkisi bunu gösteriyor gibi.)
Velhasıl kelam Sare’nin beden istediğinden emin olunca da tuvalet büyüsünde ortaya çıkan kağıdı, Kübra'nın fotoğrafının yanına Ebru'nunkini yapıştırarak Ebru'nun iç çamaşırına koydular, belki de cin kabilesinin Kübra yerine Ebru’yu kabul etmeleri için bir ön davetti bu. Kızı bu işe yavaş yavaş bulaştırdılar. En sonunda hoca her şeyi netleştirince Kübra kurtuldu sandılar. Sare’ye beden verilmesine gerek kalmayacağını düşündüler. Çünkü Sare’nin gömülmesi hakkında detaylı bilgiye sahip değildiler. Faruk hoca ise aceleci davranarak 7175’in sırrını çözmeden harekete geçip işi eline yüzüne bulaştırınca, son çare olarak Ebru’yu Sare’ye sunmak için fotoğrafları değiştirerek beden değişimi büyüsünü yaptılar. Bu durum olasılık dahilinde görülen, son ana kadar kullanılmayan B planıydı. Olaydan önce her şeyin satılması olayı, ana kızın tuvalet büyüsünü kendilerinin yaptığını düşündürse de bu ihtimal aslında zayıf. Çünkü büyü zaten Kübra henüz doğmamışken yapılmıştı. Define laneti başladıktan çok kısa bir süre sonra, Refika henüz masum bir kadın, Esra da bir çocukken.
Büyüyü cinlerin yapmış olma ihtimali de var fakat her ne kadar www. imasıyla cinlerin büyü yapabileceği belirtilse de, filmde "aileye yakınlığı olan biri" şeklindeki söylem geçiyor ve bu da yeniden Ebru'nun babası Remzi'yi düşündürüyor. Diğer yandan Remzi'nin lanetten kurtulma ve her şeyi geride bırakması arzusu da en anlaşılır olan sebep. Bu durumda büyüyü Remzi'nin yapmış olması en akla yatkın olanı. Burada sakatatların hala taze görünmesi ise en kafa karıştırıcı olan nokta. Yine bizi büyüyü cinlerin yapmış olacağı şeklindeki ihtimale götürüyor çünkü cinlerdeki zaman kavramı insanlardaki gibi değil. Filmde 20 sene gibi bir zaman geçmesine rağmen cinler tarafından büyü aşaması için sadece birkaç dakika bir zaman geçmiş olması durumu söz konusu. Bu açıdan filmin en kilit sorusu büyüyü kimin yaptığı. Netice olarak en zayıf ihtimal anne ve kızın yaptırmış olması ve en güçlü olan da kullanılan hayvan parçalarının canlılığına bakılarak cinlerin yaptırmış olması.
Anne ve kızın işin neresinde dahil olduklarına gelince, Kübra'nın doğduğu gün Bilal'in ölümü, Kıbledere köylülerine olanlar ve ailenin üzerindeki uğursuzluklar düşünülürse ortada bir lanet olduğunu fark eden ve işin aslının ne olduğunu anlayan, Kübra'nın cinnet geçirmesinin ardından söylediği doğa üstü şeyleri düşünen Refika ve Esra, cinlerin niyetini anlamış ve Kübra psikolojik tedavilere yanıt vermediğinde cinlerle anlaşmayı kafalarına koymuş, Ebru'yu da böylece köye çekmiş olabilirlerdi. Bu durumda evin satılığa çıkarılması zaten her koşulda karar verilmiş bir şeydi. Ana-kız, sonuç ne olursa olsun her türlü oraları terk etmek zorunda kalacaklarının bilincinde oldukları için Kübra’yı kurtarıp evi elden çıkarmaya karar vermişlerdi .
Ayrıca tuvalet büyüsünün onlarla alakası olduğu zayıf bir ihtimal zira insan neden kendi kızına/kardeşine, onu kurtarmaya çalışırken bu kadar acıya sebep olacak olan beden verme büyüsü yapsın? Bence olay, Remzi Karaduman’ın gitmeden önce büyü yaptırıp cinleri diğer ailenin başına musallat etmesiyle başladı. Ve Kübra’nın doğumunda Bilal’in ölmesiyle lanet işledi. Bilal ölmeliydi çünkü yaşarsa işler Remzi'nin istediği yönde gitmeyebilir, belki korkup defineyi geri vermeye kalkabilirdi. Onun ölümüyle ve lanetin ailesine taşınmasıyla İzmir'de yeni bir hayat kuran Remzi kurtulmuş oldu. Tam anlamıyla musallat olayı ise Kübra Sare'nin yaşına gelene kadar kendini göstermedi çünkü tuvalet büyüsüne göre sadece beden verme zamanı geldiğinde (Kübra Sare'nin gömüldüğü 23 yaş ve 14 güne ulaşınca) cinlerle Bilal'in ailesi arasında hesaplaşma yaşanacaktı. Kübra'nın Sare’nin yaşına geldiği gün kına gecesine denk geliyordu. Yani Kübra’nın bakire olduğu son gece. Fakat olay sadece bekareti ile alakalı değildi. Misal Kübra beş sene sonra evlenecek olsaydı, yine de 23 yaş ve 14 günlük olduğu o gece bedeni alınacaktı. Kına gecesi olayı sadece yanılsama. Bir tesadüf. Sare ile Kübra’nın yaşlarının denk geldiği gün o olduğu için lanet daha önce yaşanmadı. Daha sonra da yaşanamazdı çünkü evlendiğinde, beden değişimi için gereken bekaret şartı ortadan kalkacaktı. Belki evlenmesine izin verip de birlikte olmasına izin vermeyebilirlerdi tabii ki. Ama dediğim gibi 23 yaşını doldurma zorunluluğu o zamana denk geldiği için beklemeye gerek yoktu.
Tüm bunların dışında merak edilen bir diğer soru da, Kübra'yı planlandığı gibi kına gecesi alıp beden verme olayını neden bir türlü gerçekleştiremedikleri, Ebru gelene kadar geçen 2 seneden fazla zamanda Sare'nin bedenine neden kavuşamamış olduğu. Belki de bunların hepsi Kübra'nın kendini onlara vermemek için harcadığı yoğun çabayla alakalı ve belki de insanların cinlerden daha üstün olduğu söylemini ifade eden, Kübra’nın oldukça güçlü biri olmasının bir okuması.
Hasan karacadağ emeğinize sağlık muhteşem olmuş teşekkürler
YanıtlaSilHoca sarıklı üç kağıtçının teki değil ne demek dengesiz herif. Peygamber efendimizin (sav) sünnetidir sarık. Her sarık takan sahtekar mı oluyor. Bir laf söylerken bin düşün önce
YanıtlaSilTebrikler, takıldığınız noktayla yılın büyüteci, kastığınız duyarla da yılın Müslümanı seçildiniz.
SilBu arada "dengesiz karı" demeniz daha caiz olur zira dişiyim. Saygılar.
SilBir saçma nokta kaldı aklımda sadece. Diğer verdiğiniz cevaplar bayağı aydınlanmama sebep oldu :) Büyü çok eskiden yapılmışsa (yaklaşık 20 yıl) oradan çıkan hayvan kafası, dili vb. sakatatlar çürümeden duramazdı. Sanki yeni yapılmış gibi taze ama organlar.
YanıtlaSilBeden değiştirme büyüsünü bilecek kadar ilim öğrenmiş bu 2 psikopat kadın, tuvalet büyüsünü nasıl anlayamaz? Orada size katılmıyorum. Olay şöyle oldu...
YanıtlaSilKübra'nın anne ve ablası her şeyi en baştan planlamıştı. Çoban İlyas da aynı şeyi söylüyordu hatta. İlk başta Refika ile Esra, Tuvalet büyüsünü çözmüşlerdi. Sonra sıra beden değiştirme büyüsünü gelmişti. Ancak beden değiştirme için bir kurban gerekliydi. O da Ebru idi. Çünkü babası yüzünden tüm bu olaylar olmuştu. Bunun için Ebruyu beklediler bir süre. Yanında hoca gelmesi ihtimaline karşılık çoktan Kübra'yı ele geçiren kabile ile anlaşılmıştı. Kübra'nın hocanın eline yazdığı yazı, ayna sahnesi tamamen hocanın ve Ebru'nun kafasının karışması içindi. Tuvalet büyüsüne çakma büyüler yerleştiren de Refika ve Esra idi. Amaç hocanın gerçeği öğrenememesi, dikkatini Refika ve Esra'dan çekmesi içindi. Beden değiştirme olayına gelirsek son kez bir şans verdiler Hocaya. Çünkü Kübra'nın tamamen kurtulma şansı vardı Zira o mezarı açmasa her şey bitiyordu. Bu ihtimale karşılık yani kurtulması ihtimaline karşılık beklediler. Sonra baktı ki olmuyor, Ebru'yu kurban ettiler.
Mükemmel bir yazı olmuş. Elinize sağlık.
YanıtlaSil